@yolu olmayan yerde evi olan

Yazar

Durum: 157 - 0 - 0 - 0 - 04.03.2020 22:43

Puan: 538 -

15 yıl önce kayıt oldu. 2.Nesil Yazar Yazar.

Henüz bio girmemiş.
  • /
  • 8

prometheus

ateşi çaldı diye bir kayaya zincirlenen ve bir kartal tarafından yenilen karaciğeri her gün yenilenen ve tekrar kartal tarafından yenilenen tanrı.

bu tanrılar'da ayrı bir manyakmış anacığım.

müvezzi

gazete dağıtıcısı. hani şu siyah beyaz filmlerde "yazıyor, yazıyor" diye bağıranlar.

hayrettin dahik

son müvezzi.

kendisi ile bir kaç oyun oynamışlığımda vardır. aynen anlatıldığı gibiydi. zaten satranç derneğinde sigaranın serbest olduğu zamanlardan sigara ve kül deyince aklıma iki kişi geliyor nevzat süer ve hayrettin dahik. her ikisine de allahtan rahmet dilerim.

biriyle bir zaman, kişinin farkında bile olmadan bir şeyler paylaşırsınız. sonra, yıllar sonra aşağıdaki gibi bir yazı okursunuz. vay canına.

 spoiler!
son müvezzi yaşar hayrettin dahik

sen jorj baptist ilkokulunda ingilizce ve fransızca öğrendi. avusturya lisesinde almanca. ikinci dünya savaşı patlamasa viyana’da makine mühesndisi olacaktı.

80’li yılların sonuna kadar her akşam üzeri cağaloğlu’nda siyahi bir müvezzi dolaşırdı, sırım gibi uzun, adamakıllı yaşlı biri. müvezzi, bağıra bağıra dolaşarak, koltuğunun altında taşıdığı gazeteleri satan meslek erbabına denir. dudağında filtresine kadar yanıp sönmüş bir izmarit, yakalarında külleri ve koltuğunun altında bir demet gazete. hamamın önünden iran konsolosluğu’na doğru geçer, il milli eğitim’in köşesinden kıvrılıp, ankara caddesi’nden aşağı, sirkeci’ye doğru salınırdı. gazete patronları zaman içinde kendi dağıtım ağlarını kurunca bir babıâli geleneği olan “akşam baskısı”nı çıkarmaktan vazgeçtiler. 1876’dan 1980’lere kadar aşağı yukarı 120 yıl boyunca, bazen kara haberler, bazen müjdelerle sokakları çınlatan müvezzilerin sonuncusu olan bu yaşlı zenci, tarafımızdan en son 1996’da –bir başka rotada– görüldü: karaköy bankalar caddesi’nden şişhane’ye doğru sağa sapan kamondo sarmal merdivenlerinde soluklanıyordu. avusturya sen jorj hastanesi’ne gidiyormuş. fakir düşmüş, avusturya lisesi mezunlarına orada öğle ve akşam yemeği veriyorlarmış. ikameti sorulunca, “beni ya sen jorj’da ya ağa camii karşısındaki satranç kulübünde ya da karaköy akçe sokak’taki kaptanpaşa oteli’nde bulabilirsiniz” derdi. onunla kamondo merdivenlerindeki tesadüfi karşılaşmayı da sayarsak üç kez buluştum. ikincisinde otelin altındaki gurbetçi kahvesinde hiç konuşmadan satranç oynadık. üçüncüsünde sen jorj’un yemekhanesinde buluşup, satranç kulübüne gittik. yolda gazeteciden the economist ve der spiegel aldı. meğer ingilizce, fransızca ve almanca’dan maada rumca da biliyormuş. aylardan temmuz olduğu halde sırtında üç kat kazak, bir de ceket vardı. aslında terliyordu, ama bir yandan da burnu akıyordu: “kış ayazı ağustos başında vücuttan böyle çıkarmış.” kulübe önde giren yaşar hayrettin dahik tezahüratla karşılandı. konuşmaya geçmeden yine satranç oynamayı teklif etti. ilk parti mahsustan yenildi. meğer bu bir tuzakmış. bir hamle yapıyor, arkasından dudağında izmaritle uyukluyordu. sırası gelince oynuyor, yine şekerlemeye devam ediyordu. böyle böyle akşamı bulduk. oradan sonra firuzağa’dan geçerek tophane’ye indik. burada bir çay bahçesinde nihayet konuşabildik.

dahik arapça “gülümseyen, tebessüm eden” demekmiş. 1920 yılında istanbul’da yıldız-dikilitaş’ta doğmuş. annesi medine arabı, ama beyazmış. babası bilal ağa mısır’dan gelmiş. sarayın yıldız atölyelerinde torna-tesviye ustası olarak çalışıyormuş. vaktiyle abdülhamid’in dirayetiyle almanya’ya makine mühendisliği eğitimine gönderilmiş. ama yaşar hayrettin doğuştan talihsiz. üç günlükken babasını kaybetmiş. aile ansızın fakirliğe düşmüş. yedi kardeşin beşi daha çocukken ölmüş. zavallı annesi zengin evlerine çamaşır yıkamaya giderek çocuklarını okutmaya gayret etmiş. yaşar hayrettin anaokulundan itibaren hep parasız yatılı olarak ana kucağından uzakta büyümüştü. sen jorj baptist ilkokulunda ingilizce ve fransızca öğrenmişti. ortaokul çağına gelince annesi, çamaşıra gittiği evlerden hatırlı biri aracılığıyla oğluna avusturya’da bir burs ayarladı. böylece 1935 yılından itibaren dört yıl boyunca, viyana sokaklarında siyah bir istanbullu dolaşmaya başlamıştı, hem de bisikletle. gider gitmez altına en kralından bir bisiklet çekmiş. dördüncü sınıfta, baba mesleğini öğrenmek için makine inşası kurslarına yazılmış. ancak bu sıra patlayan ikinci dünya savaşı yüzünden istanbul’a dönüp avusturya lisesi’ne yazılmış. mezuniyetten sonra almanca öğretmeni olmak için çapa öğretmen okulu sınavlarına girmiş, ama kazanamamış. bu ilk yenilgisi. hemen pes edip okulu-kitabı bir kenara atmış. yine annesinin çamaşıra gittiği ailelerden birinin tanıdığı olan ali fuat cebesoy aracılığıyla deniz yolları işletmesi’ne girmiş. köprüden adalar’a kalkan vapurlarda gişe memuru olarak. askerlik çağına gelince, lise mezunu olduğu için yedek subay rütbesiyle babaeski’ye gitmiş. burada “asker tokatlamayı” öğrenmiş. dönüşünde tekrar deniz yolları... bu arada annesi malum torpilini kendisi için işleterek tütün fabrikasına girmiş, sonra oğlunu da yanına almış. ancak 1940’ta annesini, 1948’de de ablasını kaybedince kimsesiz kalmış. dikilitaş’taki baba ocağını, eniştesi ve ablasının öksüzlerine terk edip gurbete çıkmış, otel odalarına gark olmuş. bahtının rüzgârı onu iskenderun’a savurmuştu, burada bir pavyonda çalışan sekiz güzel alman kızına tercümanlık yapmaya başlamış. hatta içlerinden birine abayı dahi yakmış. bir gösteri sırasında müşterinin teki kızlara sataşınca yaşar hayrettin yedek subayken öğrendiği tokadı herifin suratına aşk etmiş. aynısını çekildiği karakolun komiserine de eda edince, önce bir güzel falakaya yatırmışlar, ardından kendini iskenderuncezaevinde bulmuş. iki buçuk aylık cezasını yatıp çıktıktan sonra bir daha birisine el kaldırmaya tövbe etmiş. beş parasız olduğu için adana’ya kadar yürümüş. burada sabancılar’ın dokuma fabrikasında bekçi olarak iş bulmuş. fabrikaya gidip gelen alman mühendisler, dört dil bilen siyah bekçiyi tercüman olarak istemişler. 1940’larda ismet inönü’nün başlattığı memleketi imar harekâtı sırasında doğuda, güneydoğuda birçok yabancı uzman görev almıştı. yaşar hayrettin dahik çok dilli sıradan bir işçi olarak bunların çoğunu tanıma fırsatı bulmuş. bu sayede işsiz kalmıyor, baraj, santral, yol, köprü, tünel, silo, enerji tribünü gibi devasa inşaatlarda dolaşıp duruyormuş. adana, malatya elektrik santrallerinde, incirlik hava üssünde, seyhan, hirfanlı barajlarında, mersin liman inşaatında, elazığ fidanlığında, diyarbakır şehir kulübünde çalışmış. tercümanlığın yanı sıra garsonluk, bulaşıkçılık, şoförlük, otel kâtipliği, amelelik de yapmış. hatta trahom ve sıtmayla mücadele seferberliği sırasında, antakya’da, sırtında alet, kapı kapı dolaşarak helaları, lağımları, ahırları ilaçlamış. 1960’da 40 yaşında biri olarak istanbul’a dönmüş. avusturya-türkiye kitabevi’nde dergi satmaya başlamış. toplam satışın yüzde otuzunu kazanıyormuş. sonra hachette’te aynı işi yapmış. bir ara halk film şirketine muhasebeci olmuş. hatta bu şirketin çektiği üç-beş filmde “zenci” rolü oynamış. dahik her boyadan boyamış, ama sonunda müvezzilikte karar kılmış. sirkeci-aksaray güzergâhında viyana’dan getirdiği bisikletiyle gazete satmaya başlamış. gazete başına yüzde sekiz buçuk verirlermiş. en hızlı satışlar 27 mayıs ve yassıada duruşmaları sırasında gerçekleşmiş. sirkeci’ye ininceye kadar koltuğunun altındaki gazeteler tükeniyormuş. ayrıca güreşçilerimizin altın madalya topladığı olimpiyatlarda, sosyete skandallarında, vahşiyane cinayetlerde satış kazançlı olurmuş. satış sırasında avaz avaz bağırıp çığırtkanlık yapmadığı ve biraz da asık suratlı biri olduğu için müvezzilikten pek bir şey kazanamamış.

ablası öldükten yıllar sonra dikilitaş’taki evine dönmüş. yıllar sonra çıkagelen bu adama karşı evin yeni sakinleri hep mesafeli kalmışlar. vefasızlar bir gün belediye ve müteahhitle anlaşarak evi yakmışlar. yaşar hayrettin bir süre yangın yerinde kurduğu çadırda yaşamış. onu da gelip geçen başına yıkmış. çünkü enişte rahmetli olmadan evin tapusunu allem kallem edip cici eşinin cici çocukları üzerine çıkarmış. şimdi ona avusturya lisesi mezunları sahip çıkıyor. geceliği 150 bin lira olan otel masraflıyla harçlığı karşılandığı gibi günde iki öğün yemek de veriyorlar. harçlığını almanca dergilere, satranç oynarken çokça içtiği sigara ve çaya harcıyor. yaşar hayrettin dahik’i en son şişli’de fransız lape hastanesi’nde ziyaret etmiştim. bileğinden yatağa kelepçelenmişti. “bu ne yahu!” diye isyan etmeye kalkışınca beni sakinleştirdi. meğer ayağa kalkınca düşüyor, iki de bir orasınıburasınıkırıyormuş. kolayını böyle bulmuşlar, o da buna razı olmuş. kalkmak istediği zaman zile basıyor, hizmetli gelip onu istediği yere götürüyormuş. yaşar hayrettin dahik 2007’de bu hastanede hayata gözlerini yumdu.

ümit bayazoğlu'nun uzun ince yolcular adlı kitabından alıntıdır.

invius

bir evimin olmasını istediğim yer.

akordion

körüğü, tuşları olan havalı bir çalgı.

reankarnasyon ya da ölümden sonraki yaşam fikri uzaktır bana. ama ne zaman bu çalgıdan yayılan bir ezgi duysam diyorum ki ben geçmişte yaşadım ve bu çalgı ile kafkaslara uzanan bir anılar zinciri var beynimin gizli dehlizlerinde.

pilli bebek

behzat ç. ile keşfettiğim müzik gurubu. her parçası ayrı güzel. saatlerdir dönüp dönüp dinlediğim anlıyorum'da akordion harikalar yaratıyor.

erkeğin kafasının pipisi kadar çalışması

doğru bir saptamadır. dünya'nın bir çok büyük köşetaşları da bu sayede konulmuştur. hatta böyle olmasaydı sanat dünyası da güdük kalırdı.

hoax

asparagas yani yalan haberin internet ortamındaki karşılığıdır. genellikle email zinciri veya sosyal medya aracılığı ile yayılır.

asparagas

basılı medya için kullanılır. internet ortamındaki karşılığı için (bkz:hoax)

boza

mayalananfermentasyon tüm şekerli gıdalarda olduğu gibi üretiminde eser miktarda da olsa (%1 cıvarında) alkol oluşması nedeni ile son günlerde hakkında yine haram mı, helal mi tartışması çıkmış içecek. yakında gece 22:00'dan sonra satışı yasaklanır ise şaşırmamak lazım.

kadın ne ister

yanıtını isteyenin de bilemediği, ortaya karışık soru. hani belki bir gün biri bulur diye.

steam

sonbahar indirimleri başlamış olan oyun satış platformu. 27 kasım'a devam edecek olan indirimde hiç oynanmayacak onlarca oyun alınacak yine.

eski betimlerimiz nerede

yanıtları tatmin etmeyen sorudur.
yazar var, betimler var. arada bir bağ var. hangi veritabanı kullanılırsa kullanılsın bu üç şey kayıpsız olarak yeniden kurulabilirdi.

black friday

araştırmadım ama, en güzel tebrik mesajları için bir web sitesi açılmıştır diye düşlündüğüm etkinlik/aldatmaca.

hayırlı kara cumalar.

çay

çernobil sonrası yıllarca içemediğim içecek. oysa bakanın teki tv'lerde çocuk kandırır gibi "bak radyasyon felan yok, bak içiyorum demişti" de içmişti. anarşist miydik biz? niye içmemiştik? tembellik işte. su koy, çay koy demle. sıcak tut. bir sürü uğraş.

jet sosyete

türk kahvesi

birinci işim uyanmaktır sabahları. yaşıyorum hala. öyleyse ikinci iş bir kahve yapmak olmalı. ama ille de türk kahvesi. anlamam öyle amerikandan, espresso'dan. itiraf etmeliyim içer içmez bağırsaklar çalışıyor. türk müshili. bilemedim.
  • /
  • 8
Henüz bir favori betim yok.

Toplam betim sayısı: 157

ukd

çakar

türkiye'mde ne oldum lan ben? sorusunun yanıtını dev aynasına bakarak arayan müsveddelerin araçlarına takıp, normal trafikte çaktıra, çaktıra gitmeye çalıştıkları hede.

güya içişleri bakanlığı 1 kasım 2019 tarihi itibari ile protokol yayınladı.

olayın gelişimi görünüşe göre şöyle olmuş olabilir.

- abi biz çakar ürettik.
- maşallah kardeşim.
- ama hiç satamıyoruz abi. millet şu gizli çakarları alıyor. bizimki seyyar şöyle arabanın üstüne koyuyorsun.
- anladım kardeş. ayıpsın. bir protokol yayınlarız gizli çakarları yasaklarız hemen. seyyar olacak deriz.
- harbi der misin abi?
-inşallah kardeşim inşallah. ayakkabı kutusu mu o?

komik ülkeyiz vesselam. hani bir fıkra var ya. "peki ağam öyleyse biz bu poku niye yedik?" diye biten. aynen öyle.

kadının kadına yaptığı

savcı bir kadın, tecavüze uğradığını söyleyip şikayetçi olmak isteyen kadına
"ben de kadınım sen de kadınsın. ben neden tecavüze uğramıyorum da sen uğruyorsun?"
diyor ise, kadının kadına yaptığı konusunda söylenecek söz kalmamıştır.

satranç

bireysel veya takım olarak oynanabilen, çok çeşitli varyasyonlara sahip, her ne kadar spor kategorisine sokulmaya çalışılsa da (standart zamanlı oyunlarda harcanan kalori gerçekten çok yüksektir.) bence oyundur.

resmi olarak zaman kontrolü açısından üç'e ayrlır

1. standart: oyuncu başına eklemeli tempo dahil 60 dk ve üzeri süre verilen oyunlardır.
2. hızlı: oyuncu başına eklemeli tempo dahil 10 dakikadan çok ve 60 dakikadan az süre verilen oyunlardır.
3. yıldırım: oyuncu başına eklemeli tempo dahil oyuncu başına 10 dakika ve altında süre verilen oyunlardır.

birde henüz resmi olmayan ama oyuncu başına 5 dakikadan az süre düşen ve bullet olarak isimlendirilen oyunlar vardır.

eklemeli tempo'yu ise şöyle açıklayabiliriz. bir oyunda oyuncuya sabit bir süre verebilirsiniz. örneğin oyuncu başına 2 saat 40 hamle diyebilirsiniz. ya da oyuncu başına 5dk süre tanımlayabilirsiniz. bu sabit süreli bir oyundur. 5 dk tanımladıysanız ne olursa olsun oyun en geç 10 dakika içinde biter.
eklemeli tempoda ise tanımlama sabit süre+hamle yapıldıkça kazanılan süre olarak tanımlanır. örneğin oyuncu başına 3 dk ve her hamle yapıldığında 2 sn ek süre. bu durumda oyuncu 3 dk süreyi garanti alır. hamle yaptıkça da süresine 2 saniye eklenir.
peki bu durumda oyun süresi nasıl hesaplanır. stantard olarak bir oyunun 60 hamle olduğu kabul edilir. bir oyuncu 60 hamle yapar ise 60*2 saniye ek süre alacaktır yani 2 dakika. 3+2=5 yani bu oyunun süresi 5 dakikalık sabit süre verilen oyun temposu ile aynı kabul edilir. ve yıldırım olarak adlandırılır.

örneğin 35 dakika sabit ve hamle başına 30 sn eklemeli bir tempo için oyun süresi 35dk+60 hamle*30 saniye hesabıyla 65 dakika olarak hesaplanır ki bu da standart tipte bir oyun olarak kabul edilir.

bu oyun sürelerine göre satranç kuralları değişiklik göstermektedir.

corona virüsü

parola

- parola?
- benim evladım, kumandanın hüsamettin.
ile başlayan dialogu akla getirendir.

elo

fizik profesörü arpad emmerich elo tarafından bulunan, bir spor veya oyun sisteminde, oyuncuların birbirlerine karşı göreceli kuvvetini ifade hesaplama yöntemidir. yöntem kendi ismi ile adlandırılmıştır ve fide tarafından da standart olarak kabul edilmiştir.

pilli bebek

behzat ç. ile keşfettiğim müzik gurubu. her parçası ayrı güzel. saatlerdir dönüp dönüp dinlediğim anlıyorum'da akordion harikalar yaratıyor.

prometheus

ateşi çaldı diye bir kayaya zincirlenen ve bir kartal tarafından yenilen karaciğeri her gün yenilenen ve tekrar kartal tarafından yenilenen tanrı.

bu tanrılar'da ayrı bir manyakmış anacığım.

kelebek etkisi

yaşamdaki her şeyin birbirine bağlı olduğunu, bazen yapılan en küçük bir eylemin bile domino taşları gibi bir olaylar zincirini tetikleyerek çok büyük bir sonuca ulaşabileceğini ifade eden teoremdir.

erkeğin kafasının pipisi kadar çalışması

doğru bir saptamadır. dünya'nın bir çok büyük köşetaşları da bu sayede konulmuştur. hatta böyle olmasaydı sanat dünyası da güdük kalırdı.

yengeç burcu kadını

kendine güveni olmayan burçlardandır. devamlı onaylanma isteği vazgeçilmezidir. ateş burcu için arkasına bakmadan kaçılması gereken burçtur.

efsane

tdk'na göre:
1. isim, edebiyat eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâye, söylence.

2. isim, mecaz gerçeğe dayanmayan, asılsız söz, hikâye vb:
"hamdi'nin hayatına dair uydurulmuş efsanelerden birisi de onun müthiş bir aşk yüzünden bu hâle geldiğidir." - yakup kadri karaosmanoğlu

3. isim, mecaz olağanüstü bir başarı elde etmiş kimse, kurum vb.

enjektör fobisi

literatürü bilmem. varsa ne âla, yok ise bende var bu fobi lütfen literatüre alınız.

bir insan vucudunu deldirmeye kendi rızası ile nasıl onay verir aklım almıyor.
Henüz takip ettiği biri yok.