kadın

fox tv'de özge özpirinçcinin başrolünde oynadığı dizi. (bkz:bahar)

ahmed hulusi sevmek

sevmek
kişi sevdiğiyle olmak ister!

sevdiğinin hâliyle hâllenir... sevgisi kadarıyla, onunla yaşar!

sevginin ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz için, çoğunlukla, “beğeni” ile “sevgi”yi birbirine karıştırırız...

“beğeni”, yanında “sahip olma” arzusuyla açığa çıkar!

bir nesneden hoşlandığında, beğendiğin şeye sahip olmak ve üzerinde tasarruf edebilmek arzusuyla yaşarsın...

bu tüm mahlûkatta çok yaygın bir duygudur!

kimi, beğendiğini cebine sokar; kimi beğendiğine tasma takıp yanında taşıyarak onunla hava atmak ister; kimi yakalayıp inine sürükler... her mahlûk yaradılış fıtratına göre, beğendiği üzerinde tasarruf etmek ister.

“sevmek” ise bundan çok farklıdır...

sevince, yalnızca sevdiğin için yaşamak istersin!

kişi sevdiğiyle olmak ister! sevdiğinin hâliyle hâllenir...

yalnızca yanında olmak, yalnızca onun olmak, yalnızca onun zevk aldığıyla zevk alıp, sevmediğinden kaçmak istersin! sevdiğin öylesine sarmıştır aklını, fikrini, ruhunu ki, her şey sana onu hatırlatır; yanında iken bile onun içinde olmak istersin!.. yakınlık bile uzak gelir sana!..

sen kaybolursun, sende; sevdiğin kalır yalnızca, beyninde!

onun bakışıyla bakar, onun değerlendirmesiyle değerlendirir, onun diliyle konuşmaya başlarsın! gözün ondan başkasını görmez, kulağın ondan başkasını duymaz, elin ondan başkasına uzanmaz olur!

her an sana sahip olmasını; varlığının, tasarrufunun her an üzerinde olmasını, her an seni kucaklamasını istersin!.. bedensel yakınlık bile, korkunç uzaklık gibi gelir sana; ve onunla tek bir beden, tek bir ruh, tek bir şuur olmayı dilersin!

sevgi, fıtratın müsait ise, sevdiğinde yok edesiye yakar seni; ve gün gelir kaşında-gözünde, yüzünde-dilinde sevdiğini görürler de, “sen o olmuşun” derler!

beğenen sahip olmak ister...

seven ise sevdiğinde yok olur; feda eder her şeyi sevdiği uğruna!

bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne; “aşığım” sanır! ama sevdiği uğruna, fedakârlık etmeye gelince sıra, o koku siliniverir üzerinden “kopamama” sabunuyla!

parasından kopamaz... mevkînden kopamaz... yakınlarından kopamaz... içinde yaşadığı ortamın güzelliklerinden kopamaz... “etraf”tan kopamaz!

derken kusurlar belirmeye başlar sevdiğini sandığının üzerinde... eksiklikler görmeye başlar, yetersizlikler görmeye başlar... bunlar önce acıma duygusuna dönüştürür sevgisini; uzaktan acıyarak seyretmeye başlar... sonra tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı duyguları! bu tecrübe gösterir ki, onun fıtratında sevgi programı yoktur! beğeniyi, sevgi sanmıştır!

uzaklaşma ondan gelmemiş de, karşısındakinden gelmişse, bu defa “nefret”e döner “beğeni”; ondan intikam alma duygusu gelişir içinde; ve vicdanla intikam dalgaları arasında bir o yana, bir bu yana sürüklenir durur; terk edilmişliğin, uzaklaşmanın, lâyık olmadığını yaşamanın sanısı içinde!

oysa yalnızca, fıtratında olmayan gerçek sevginin sonuçlarını yaşamaktadır! cüzdanı için, güzelliği-yakışıklılığı için, kendisine hoş gelen huyları için, mevkî-koltuğu için, ilmi için beğenmiştir; sevdiğini sanmış; sahip olamayınca da arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde kopmuş; yalnızca çıkarları doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir...

sen kaybolursun, sende; sevdiğin kalır yalnızca!

seven ise göze almıştır kopmayı... dışlanmayı... paradan-puldan, namdan nişandan, dosttan akrabadan uzak kalmayı...

fıtratından gelir sevgi! kulluğu sevmek üzeredir! onunla, sevmeyi yaşamak istediği için yaratmıştır onu yaratan... o yüzden kopar anadan-babadan; dünyadan paradan!

seven, karşılıksız sever!..

beğenen karşılığını ister!

benim istediğim gibi yaşarsan seni boğarım sahip olduklarıma, der beğenen!

onun zaten fıtratında yoktur sevgi, bilmez aşkın ne olduğunu! ne üzere yaratılmışsa, odur tüm meşgalesi... karınca gibi çalışır; maymun gibi çiftleşir; aslan gibi yavrularına sahip çıkar... ama pervane gibi sevemez! atamaz kendini ateşe!

sevgi sonunda yanmayı getirir!

beğeni ise sonunda kaçmayı!

beğenen mahlûkat çoğunluğuna göre, “sevgi” delilikten bir türdür! anlamazlar onlar, sevdiği uğruna, etraf ne derse desin deyip, her şarta katlanmayı! ve “delillik bu” derler...

beğenme bir tür “hobi”dir!.. bazen ömür boyu sürer, bazen birkaç yıl, bazen birkaç ay!

sevgi bir ömür boyudur!.. bitmez, tükenmez, bazen durulur, bazen coşar ama hiç gerilemez!

içinde, özünde hissedilip açığa çıkaramadığını karşısındakinde bulduğun anda onu sevmeye başlarsın... özünde sevgin kadardır karşısındakine aşkın!

çoğunlukla karşısındakinden, ondakinin yüzünü göstermesinden gelir sevgi insana!

bazen de özünden gösterir yüzünü o!.. o zaman onlar için derler ki, “allâh’a âşık oldu”!

“kendine seçtikleri”dir sevenleri bir çehreden!.. özünden sevgiyi yaşayanlardır, “mukarreb”leri!..

hünerlerini sergilemek için yaratmıştır her şeyi...

sevmek için yaratmıştır sevilenleri!

gözlerinde seyretmek için gözleri olarak yaratmıştır “aşk”ı yaşattıklarını!

avam anlamaz ve bilmez bu aşkı! bunun aşk olduğunu!

oysa gerçek “aşk”, o’nun ateşine pervane gibi atılıp; varlığını o’nda yitirip; o’nun “bâkî”liğini yaşattıklarıdır gerçek “âşık”lar!

özel bir fıtratla gelmişlerdir onlar, “âşık” olmak için! yaşamları boyunca bir değer taşımamıştır dünya ve içindekiler! parmaklarını bile kıpırdatmamışlardır dünya için! “allâh de ötesinde bırak onları hevâlarıyla oyalansınlar” hitabına maruz kalmıştır programları; ve hücrelerine nüfuz etmiştir bu hitap!

gerçek anlamıyla onlar “yaşarlar aşkı”; “yaşar onlarda aşkı”; sever, acır, merhamet eder onlarda kullarına; çünkü bu sıfatlar için yaratmıştır onları!

var gel dostum, biz dönelim dünyamıza; bu masal gibi gelen sözler yeteri kadar ıslattı bizi!.. şimdi kurulanmak zamanı!

dönelim dünyamıza, koşalım, çalışalım, didinelim; insanları sevindirmek için onlara bir şeyler verelim; ve gönüllerini hoş etmek için güllâbicilik eyleyelim!

sonra da, bunları hep “tanrı -pardon allâh- için yapıyoruz!” diyerek vicdanlarımızı tatmin edelim!

gönül “aşk” için yaratılmamışsa, neye yarar bunca demek!..

iyisi mi, “hobi” kabilinden “dinle ilgilenip”, günümüzü gün eylemek!

(bkz:ahmed hulusi)

2.8.1998

new jersey - usa
https://www.ahmedhulusi.org/

dinlemek isteyenler için de linki burada: https://www.ahmedhulusi.org/tr/sohbet/sevmek

mabel matiz

cektigi klipler ile acik ara farkla kendisine piyasadaki bir cok sarkicidan ayri bir kulvar yaratan, harika sesli insan

bayram temizliği

"bayramdaaann bayramaa" temizliği de denebilir. cam, perde, dolap üstlerini temizlemek vazifeden sayılır.

fairy tale

özgün yazar.
olayları özünde harmanlayıp sunabilme yetisine bayıldım.
daha çok yazsın isterim.

dizi önerileri

years and years'? önermi?im fakat neden fleabag'i önermemi?im:/ as?l fleabag'i izleyin, bu daha güzel

sivrisinek ısırığı

davul zurna az kaldığında sivrisineğin başvurduğu son çaredir.

köle isaura

kunta kinte'nin dişisi,

trt'nin ilk dönemlerinin dizilerinden . hatırlıyorum bütün ülke kunta kinte ve köle isaurayı bekler ve göz yaşına boğulurdu. konusu köle olan kunta kinte ve isaura'nın yaşam mücadelesiydi.
o dönemler daha özgürlük konularının yüksek perdeden hissedildiği zamanlardı ve insanlar gerçekten özgürlüğü için net duruşları vardı. şimdiki gibi üç kuruşa değişen insanlar yoktu ve günü kurtarma gibi bir düşünce ayıplanırdı. güzel günlerdi anlayacağınız.

zaman değişti ve şimdi köle isaura maalesef hala köle çünkü kölelikten kurtulmak sadece zihnini hür bırakmaktan geçiyor. bu özgürlük adı altında oraya buraya saldıranların yaptığı gibi değil düzgün yaşamakla olunabilecek bir şey.

herkes aşkı çiçek böcek sanıyor ama bu ne ağaca benzer ne de buluta.

yüzer havuz

açık denizde veya demirleyerek, gemi inşa veya bakım onarımı yapılan yüzer tersane.
türkiye'nin ilklerinden birinde çalıştım. o zaman olağanüstü bir tesisti bizim için. rusya'dan gelmişti. dalışı ve çıkışını rüya gibi izlerdik.
yemekhanemizin önünde "havuzlanmış gemi" dururdu. kolay kolay kimseye kısmet olmaz. güzel günlerdi.

ayna

"ayna ayna söyle bana, var mı benden daha güzeli bu dünyada" repliginin geçtiği pamuk prenses masalında üvey annenin hep doğruyu söyleyen sihirli arkadaşı.

dünya çocuk günü

onlar en masumlarımız, onlar en güzellerimiz, onlar güzelliklere en çok layık olanlarımız, onlar en savunmasızlar, ilgiye, şevkate, sevgiye, koruyup, kollanmaya en muhtaç, doğanın en güzel hediyesi minik insancıklar. çocuklarımız.
dövülen, taciz, tecavüze uğrayan, işçi verilen, gelin edilen, eğitim hakkı elinden alınan, bir önce doğanın, bir sonrakine analık ettiği kara gözlü, kavruk, bakımsız, cılız yavrularımız.
bugün onların da günü.
20 kasım, dünya çocuk günü. unicefin bu yıl ki teması "go blue". sanatçılar mavi giyerek ve şirketler mavi görseller kullanarak dünyada ki ezilen, hırpalanan, haklarını kullanamayan, aç ve sefaletin pençesinde ki çocuklara dikkat çekmeye çalışıyorlar.

bir istanbul aşığı

nick i ile bu kadar bütünleşmiş birini daha tanımıyorum. istanbul a ait tüm her şeyiyle..

misafir odası

belli bir yaşın üzerinde ki kuşağın yaşamında böyle bir gerçek vardı.
kapısı kapalı duran, koltuk takımının orada yerleştiği, içinde mutlaka bir büfe (vitrin değil büfe) büfenin içinde, misafir yemek takımları, çay, kahve ve su takımları. ama dikkat! hepsi, misafirlik!
hatta annem abartıp, koltuklara beyaz dantel örtüler örtmüştü. değil girip oturmak, nefes almaya korkardım o odada.
ayni zamanda da bayılırdım. misafir gelip, oda açılınca benden mutlusu olmazdı.
zaman geçti, şartlar değişti. şimdi aileler daha özgür. evlerimiz özgürlük alanımız.
her yeri önce bizim. ne güzel.

satıcı

verdiği sözlerin arkasında durmayan, randevularından vazgeçen, arkadaşlarını savunmak yerine onlara arkasını dönen kişiliksizdir.

çat kapı gelen misafir

adı üzerinde misafir. bunun çat kapı, pat kapısı mı var, misafir misafirdir, her zaman başımız üstüne.

sosyal medya

klasik medyanın forsunu iyice bozmuş medya mecrası. her türlü bilginize ulaşabildiği için riskli bir sosyalleşme alanı.
reklam verenin size satış yapmadığı aksine sizi ürün olarak tasarladığı ve doğal olarak sizin ürün olmanızın getirisi olarak satın alım yaptığınız ilginç ters mühendislik dalı

eleştiri

otoriter rejimlerin ve diktatörlerin lügatında yer almayan sözcük.

eczacı

ilacın üretilip hastaya ulaştırılmasını sağlayan kişi. sadece reçete okumakla kalmayıp hastasını doğru yönlendiren bir eczacınız varsa oldukça şanslısınız. bazen doktorlara ulaşana kadar her derdinize deva olurlar.

öğrenilmemiş kadınlık

gidilmemiş yer senin değildir öğrenmediğin de sen değilsin. burada ben kavramı girer ki evlere şenlik.

harbe giden sarı saçlı çocuk

profiline baktım eski yazarlardan. hele frekans başlığına yazdığı başlık işte bu dedirtti.

hgssç gelmene çok sevindim

eski yazarlar neredeler?

https://kadinsozlugu.com/frekans.html?entry_id=3807