ben babamın evine gidiyorum

13 mart 2020 tarihinde kyk yurdundaki kızların alelacele gerçekleştirdikleri eylem. tek kalmak isteyen ben miyim yahu diye uzun uzun düşündürmüştü.

yeni yıla merhaba zirvesi

ne yazık ki katılamadığım ve katılamadığıma üzüldüğüm zirve.
hakkında hiçbir şey söylenmemiş olması da ilginç. katılmayanlar merak etsin diye mi susuyorsunuz? naptınız arkadaşlar nasıl geçti? eğlenceli miydi?

şırınga çikolata

endüstriyel ürün tasarımı faciası. bu sayede doğru tasarımın ne kadar hayati bir değer taşıdığını da bir kez daha acı bir şekilde görmüş olduk.

isminin baş harfi ile başlayan pozitif kelime

duygusal

karar mekanizması duyguları tarafından yönlendirilen kişilik tipidir.
duygu yoğunluğu olan insanlar samimidir, iyidir ancak yaptıkları fedakarlıkların karşılığı için bir beklentiye düşebilirler. yani aynı ilgi ve alakayı talep etmeseler de isterler.
böylelikle hem kendileri yorulur hem de karşı tarafı yorarlar.

anlayamadığını anlayamamak

anladığını sanmakla eşdeğer.

şimdi şöyle bir durum var:
"anlatabildikleriniz karşınızdakinin anladığı kadardır." gibi meşhurlaşmış bir söz var. ne demek bu?
bu cümlenin en büyük iddiası, aslında anlaşma durumunun iki taraflı bir etkileşim olduğunu öne sürüyor olması. karşı tarafın anlamıyor olması, onun anlama kabiliyetindeki eksikliği gösterebileceği gibi sizin anlatma kabiliyetinizdeki eksikliği de gösteriyor olabilir.

söylemek istediğim şu: şairler kıraathanesine gidip atom altı parçacık fiziğinden bahsederseniz ve bundan bahsederken kendi idrakınız için herhangi bir sorun teşkil etmeyen bir sürü terimle konuşursanız karşınızdakiler sözlerinizde kafiye aramaktan başka bir şey yapmayacaktır. dolayısıyla hitap edilen kitlenin anlayabileceği bir dil ile ifade etmek sizin sorumluluğunuzdadır. ha diyorsanız ki; "şaire niçin kuantum anlatıyoruz arkadaş?" o halde hiç kalkışmayacaksınız ya da anlamıyor diye dertlenmeyeceksiniz.

herkes aynı algı seviyesinde olmayabiliyor. bazı şeyleri tuzluk kadar somut ve basit örneklerle anlatabiliyor olmak gerekebilir bazı insanlara.

"bilal'e anlatır gibi anlatmak" diye bir deyim var değil mi?

bir de, bazen herkes bir şeyleri anladığını sanır. çok sonra, aslında yanlış anladığının ya da anlamadığının farkına varır.

sözlükte yazarların istediği özellikler

aşk

yokluk halidir. kendi içine alır ve yok eder her şeyi. ne sen kalır ne ben.

aşık dediğinde ikilik vardır , ulaşamamak ve hep karşıda olan.
onun için yaşanılan ve davranılan bir kişi varlık felan.
aşkta ise hiç biri yoktur, sen artık o olmuşsundur.
herkes bardak olmaya çalışıyor. su olmak isteyen yok.

kuru fasulye

ıslatma suyuna iki damla süt bıraktığınızda gaz yapmayan bakliyattır.

kolik bebek anaları iyi bilir.

zaman

ne olduğu tam olarak anlaşılamayan kavram. big bang ile başladığı düşünülüyor.

konuyla ilgili olmayan çoğu insanın kolundaki saat ile ölçebildiğini sandığı süreç.

zamanın hızının, referans noktanın hızına ve etkisinde bulunduğu yerçekimine göre değiştiği, zaman algısının ise kişinin içinde bulunduğu duruma göre değiştiği ispatlanmış bir gerçek. örneğin; dünyanın yörüngesinde bulunan gps servisi sağlayan uyduların saatleri dünya saatiyle senkronize edilmekte.

bu şu demek oluyor:
siz dünyanın yörüngesinde yaşıyor olsaydınız; zaman algınızda hiçbir değişiklik olmayacak yine bir saati bir saat olarak algılayacaktınız fakat aslında o bir saat dünyadaki bir saatten bir miktar daha uzun sürmüş olacaktı. dolayısıyla yörüngede bir saat geçirdiğinizde dünyadan sizi izleyen insanlar orada bir saatten daha uzun zaman geçirdiğinizi düşüneceklerdi. dünya'ya geldiğinizde kolunuzdaki saatin geri kalmış olduğunu farkedecektiniz.

tabi ki bu; dünyaya yakın bir yörüngede ve düşük hızlarda geçirilen kısa süreler için çok fark edilir olmayabilir ancak yine de gps sistemleri için hatırı sayılır bir sapma oluşturuyor.
örneğin; bir yol ayrımına 140km/h hızla yaklaştığınızı görüp kaç metre kala sizi uyarması gerektiğine karar veren hassas bir sistem bu sapmaları sürekli olarak hesaplayıp ortadan kaldırmak zorunda.

edit: betimdeki mantık hatasını düzelttim.

beğenilmeyen hediye

hayal kırıklığıdır. ne bekliyorken ne gelmiştir.
birisine alınan hediye sevilerek kullanılmalıdır. onun gerçekten seveceği düşünülmüyorsa satın alınmamalıdır. yoksa hediyeyi açıp ya kenara atacaktır ya da birine verecektir. değişim kartı bu ihtimali azaltır.

deprem seferberliği

beklenen deprem öncesi nasıl bir hazırlık yapılmalı ? deprem anında nasıl davranılmalı ve en önemlisi deprem sonrası yaşanacak kaos nasıl en aza indirilebilir ? gibi bilgi ve eğitimleri talep eden çok gerekli çağrıdır.

ankara'nın ayazı

kendi sözlüğümde kapı donduran ayazı olarakta bilinir. akşamdan yıkatılan arabanın kapılarının sabah ankara ayazına maruz kalması ile donması bir olmuştur. arabayı, buzluktaki et misali güneşte bekletmek ile kapılar ancak açılmıştır.

uşak

zengin tayfaların hizmetkarlarına verdiği isimdir.

(bkz: pertev)

google

bir çok devletten daha büyük bir güce sahip olduğunu düşündüğüm şirketlerden biridir. zaten artık bildiğimiz klasik "savaştım ben seni yendim" mantığı yok dünyada. sınırlar kağıt üzerinde.

anne olmak

en üst duygu.
anne olma yolunda yaşadıkların anlatıldığı yazı aşağıdaki linkte
(https://oglumla.com/2019/03/01/bebek-sahibi-olmak/)

80'ler

ailenin bir bütün olduğu, televizyon adlı separatörün evlere girmemiş olduğu safiyane zaman dilimi. o televizyon eve girmeyecekti.

kundak

bebeği kundak bezine, tülbente, ince battaniyeye ya da günümüz meşhur pamuklu bezi müsline sarma işlemi.
eskiden bebekler hep kundak yapılırmış sonra yok efendim bebeğe zarar veriliyor denmiş ve yapılmamış şimdilerde ise kalça kısmını çok sıkmadan gevşek yapılan kundak önerilebiliyor.

kolik ve uykusuz bir bebek annesi olduğumdan kızımın ellerinin ve kollarının kıpırdanmasını azalttığı ve uyku süresini artırdığı için ilk 4 ay kullandım. tavsiye ederim.

regl

taraftar olma ve holiganlık

ince bir çizgi ile ayrılmış ama çok ayrı iki kelime.
bu kelimeler serbest çağrışım ile önce spora, siyasete yorumlanabilir ama aslında bir anarşizm sınırıdır.

taraf olmayı bir şeyi destekleme olarak tanımlayabilirken, holiganlığa bir felaketin başlangıcı diyebilirim.
holigan tipli insanlar savundukları şeyin yanlışlarını göremez, karşı tarafı dinlemez, empati yetenekleri gelişmemiştir. körü körüne inanır, sadece zarar verirler. en çok da kendilerine...

günlük yaşantımızda da aslında o kadar sık karşılaşıyoruz ki bu tip insanlarla...
herhangi bir konu üzerine kesin hükümcüler, ben bilirimciler, doğrusu budurcular, aa sen böyle mi yaptın ne kadar yanlışcılar, etiketleyiciler... ve daha bir sürü ben dedimciler.
holiganlık bir virüs, zehirliyor.
mümkünse gözlem yapın, mümkünse kaçın.
yoksa koca bir çukura düşüyorsunuz...
 spoiler!
çok pis kaçarım